ATEİST OLMAK… VEYA SORUMSUZ YAŞAMAK AKLIN İŞİ DEĞİL
Hayatımızın parçası haline gelen kullandığımız bilgisayarlardan, akıllı telefonlardan tut arabalara, uçaklara kadar hepsi, bunları üretenlerin, yapanların bilgisini, kudretini, iradesini gösteriyor.
Nasıl bilgisayarların, akıllı telefonların,
arabaların, uçakların, insansız hava araçlarının güçlü, kuvvetli, iradeli,
akıllı, bilgili birinin bunları yaptığına işaretse, birer delilse, sekiz milyar
insanı gökyüzünde taşıyan dünyamız da ve içindekiler de sonsuz bir gücün,
aklın, ilmin, iradenin eseri olduğunu gösteriyor.
Üniversitedeki
hocadan tut, hayatında hiç kitap okumamış, öğretim görmemiş insana kadar herkes,
bunları yapanın akıllı, bilgili, becerikli birinin olduğunu kabul eder. Aksini
düşünmez. Düşünene de iyi gözle bakmaz. Allah’ta ayette akıllılara, akıllarını
çalıştırmalarını, düşünmelerini istiyor.
Allah ayette;“düşünün,
aklınızla bakın, akıl edin” buyurarak işaret ettiği deliller, öyle delillerdir
ki herkes anlayabilir, herkes kavrayabilir. Üniversitede ki hocada, hiç okuma
bilmeyen cahilide.
Öyle
deliller, işaretler ki yerden göklere kadar uzanan büyük harflerle yazılmış ve
her milletin anlayabileceği işaretler, yazılar. Anlamamak, delilleri,
işaretleri görmemek mümkün değil. Ancak aklı olmayanlar anlayamaz, kavrayamaz.
İşte Bakara
suresi 186. ayette; “Şüphesiz göklerin ve yeryüzünün yaratılmasında….aklını
kullanan toplumlar için deliller vardır.” Buyuruyor Allah. Gökler ve yerler, görünen
hiçbir varlığın eseri olması da mümkün değil. Çünkü yıldızları ve dünyayı
yaratacak güç, kuvvet, ilim, irade görünen varlıklarda yok. Yeryüzünün ve
göklerin varlığı, sonsuz ilim ve irade ve güç sahibi bir varlığa, yaratıcıya
işaret ediyor. Varlığını gösteriyor. Göstermiyor diyorsa bir insan, bu insana
akıllı insan, düşünerek konuşan insan demek mümkün değildir
Yani akıllı insanın, düşünen insanın, “ dünya
kendi kedine bu hale geldi “ diyemez, göz kamaştıran ve hareket halinde olan
ama birbiriyle çarpışmayan sayısız yıldızları “kendi kendilerine oldu” diyemez,
demesi mümkün değil.
Yine akıllı insan, biraz düşünen insan, “dünya
ve yıldızlar, hürriyet sahibi, akılları, iradeleri oldukları için bu işleri
yapıyorlar “ demesi de mümkün değil.….
Ayette yine
herkesin anlayacağı ve herkesin aklın alabileceği ve gözleriyle gördükleri ve
bizzat içinde bulunarak yaşadıkları bir gerçeği ”şüphesiz… gece ve gündüzün
değişik şekillerde, uzayarak, kısalarak ama düzenli bir şekilde devam etmesinde
… yine aklını kullanan toplumlar için deliller vardır.” buyrulur.
Hiç
okumamış, okuma nedir bilmeyen bir insan bile bu düzenli işleyişin tesadüfen
olamayacağını kavrar, anlar.
Bunun nasıl
olduğunu öğrenen bu günkü bilim adamlarının bu işe şapka çıkarması, bunu
düzenleyen ama görünmeyen varlığı görmeleri, bilmeleri gerekir.
Dünkü
insanlardan farklı olarak ayetlerin işaret ederek gösterdiği örneği daha iyi
anladı bu günkü insanlar. Bu günkü insanların bu müthiş düzeni görüp,
düzenleyeni görmemesi mümkün mü, düzenleyeni bilmemesi mümkün mü ? Bu müthiş
düzeni, başka şeylere vermesi mümkün mü ? Asla değil. Çünkü dünyayı ve güneşi
bir düzen içinde ayarlamak için onlara gücüyle, ilmiyle hükmeden biri olması
yani sonsuz güç sahibi biri olması gerekir. Sadece nasıl olduğuna kafa yoran ve
bilmeye çalışan ve kimin yaptığını sormayan, kimin yaptığını bilmeyen yani bir
düzenleyiciyi görmeyen insan bilim adamı da olsa, aklını kullanmıyor demektir.
Aklıyla hareket etmiyor demektir.
Yine akıllı
insan, biraz düşünen insan, sebeplerin bir araya gelmesiyle tesadüfen dünyalar,
yıldızlar, güneşler oldu demesi mümkün değil. Tesadüfen mükemmel ve düzenli bir
şekilde, çarpmadan, şaşırmadan, şaşmadan döndüklerini söylemesi mümkün değil.
Yine ayette;
“…şüphesiz insanların yararı için okyanusta akıp giden gemilerde, ALLAH'ın
gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve orada yaydığı her
çeşit canlıda, rüzgarları ve gök ile yer arasında hazır bekleyen bulutları
evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için elbette ayetler (dersler ve
kanıtlar) vardır.… aklını kullanan toplumlar için deliller, işaretler vardır. “
buyrulur.
Denizleri
yaratan, var eden Allah, insanların ihtiyaçlarını rahatlıkla bir yerden başka
bir yere taşımalarına elverişli yaratmış.
Ve denizler
içinde milyonlarca canlı türüne hayat kaynağı. Milyonlarca deniz ürünleri de
hem insanlara hem diğer canlılara hayat öpücüğü.
Bu yine
denizin akıllı oluşunu, irade sahibi, kudret sahibi oluşunu göstermez. Kendi
kendine oluşunu göstermez. Tabiat denilen kendini bilmeyen varlığın yaptığını
göstermez. Bu işler görünen varlıkların işi olmadığını gösterir. Ve görünmeyen
ama suya, toprağa, dünyaya gücü yeten, sonsuz kudret, ilim, irade sahibini yani
Allah’ı gösterir.
Yine akıllı
bir insan ki bilgili olmasa bile bilir ki, denizlerin ve üzerinde giden gemilerin
insanın yararlanabileceği şekle gelmesi tesadüfen olmaz, denizde ki canlıların
tesadüfen olmaları mümkün değil…
Yine ayette;
”şüphesiz… Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda,
yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında
emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için
(Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır.”buyurulur.
Bur
gerçekler karşısında insan ateist olamaz. Olması mümkün değil ?
Oluyorsa
aklını kullanmadığı, önyargıyla hareket ettiği içindir.
“Ayette
anlatılanlar bu kadar basit değil “ diyerek nasıl oluştuklarını anlatması, bunların
tesadüfen meydana geldiğini, kendi kendine olduğunu, doğanın, tabiatın
yaptığını göstermez. “Bunlar bu kadar basit değil” diyerek anlattıkları daha
mükemmel bir şekilde yaratıcıyı gösteren delillerdir. . Bakara;164
Yerin, göğün
yaratılışından, gece gündüzün meydana gelişinden, gemilerin denizde gidişinden,
gökten yağmurların yağışından ibret almayanlar, Allah’ın bütün evreni yaratan
olduğunun işaretlerini okumayanlar, Allah’tan başka varlıkları, Allah gibi
severler. Kimisi şeytanı Allah gibi sever. Kimisi Allah’ın yerine koyduğu
putunu Allah gibi severler. Birileri de ineği Allah gibi sever. Kimileri de
nefsini Allah gibi sever. Bakara;165
Bu ise insanın,
kendisine yapabileceği en büyük kötülüktür, en büyük zulümdür. Yapılan uçağa,
arabaya, telefona akıl, irade, hürriyet verdiniz. Verilme sebebi de daha rahat
kullanalım, daha fazla yararlanalım diye. Ama aklı, iradesi, hürriyeti olan bu
vasıtalar isyan etti ve “biz sizi tanımıyoruz, hiçbir işi de yapmayacağız, yan
gelip yatacağız veya istediğimiz gibi gezeceğiz “ deseler, tavrımız ne olur.
İnsan da Allah’ın
yarattıklarından en büyük sanat eseri. Hürriyet, irade, akıl verdiği bir
varlık. Ama bunları aklının estiği şekilde kullansın diye değil, insanlığını
uygun kullansın diye. İnsanlığını uygun kullanması içinde rehber gönderdi.
Kılavuz gönderdi. Bunun için aklını, iradesini, hürriyetini yaratıcısına isyan
için kullanan zalimdir.
Yerin, göğün
yaratılışından, gece gündüzün meydana gelişinden, gemilerin denizde gidişinden,
gökten yağmurların yağışından ibret alan, Allah’ın bütün evreni yaratan
olduğunun işaretlerini okuyan, hem evreni okuyan hem K. Kerim ayetlerini
okuyan, dersini alan, aklını kullanan müminler de Allah’ı daha çok severler.
Tabii Allah’ı
her şeyden daha çok sevmenin ölçüsü vardır. Sözle olmuyor. Sözün tamamlayan,
söze anlam kazandıran, diliyle söylediği Allah sevgisinin gerçek olduğunu
gösteren ölçü vardır.
Allah’ı
sevdiğini gösteren eylem, işaret ise açıktır. Allah’ın sözünün üstüne
söylemeyendir. Allah’ın söylediğine itiraz etmeyendir ve hemen yerine getirendir.
Bunlarda mutlaka uymamız, mutlaka farzlarını yerine getirilmesi, mutlaka
yapmamamızı istediği büyük günahlardan da kaçınılmasıdır. Bunlar Allah’ın
istekleridir. Allah’ın istekleri, bütün isteklerin önünde gelir. Allah’ın
hatırı bütün hatırların üstündedir.
Onun için farz
olan bir ibadet hiçbir hatır için bırakılamaz. Allah’ın yasakladığı bir haram
da hiçbir hatır için işlenemez. Farzları yapmak, büyük günahlardan uzak durmak
Allah sevgisinin ölçüsüdür. Allah sevgisinin neticesidir..
Allah’ı seven müminler, kendi istediği gibi
değil, Allah’ın istediği gibi hayat yaşayanlardır. Hayatına Kur’an-ı kerim’i yerleştirenlerdir.
Hayatı için, Hz. Peygamberi (asm)’ı rehber
edinenlerdir.
Allah’ı ve Rasülünü
bırakmamıza sebep olan ne varsa, hepsi o gün, hesabın dehşetli olduğu günden
bizden kaçacaktır, kaybolacaktır.
O zaman “eyvah”
denilecek, o zaman “dünya bir daha gönderilsem de onların benden kaçtığı gibi
bende onlardan uzak olsam” denilecek, feryat edilecek. Ama çare olmayacak.
“Nitekim,
kendilerine uyulanlar, azabı görünce uyanlardan uzaklaşacaklar ve aralarındaki
bağlar kopacaktır.” Bakara Suresi;166
Çözüm şimdi. Allah’tan uzaklaştıran her şeyden uzak durmak, Allah’a yaklaştıran şeylere yakın olmak vakti..Zekeriyya KOCALAN
Yorumlar
Yorum Gönder