BİR RESİM VE YORUMLAR

Değerli kardeşim, yazar Ali bey aşağıdaki ki resmi paylaşmış. Resimde anlatılanlar net. Güzelde. Hep duyuyoruz böyle olayları. “Keşke bizimkilerde böyle olsa” diyoruz . Böyle yorumlarda yapılmış.
Ama ben resmin altındaki yorumu yaptım.
Zekeriyya Kocalan Muhterem Sözcü, odatv ve cumhuriyet gibi bir gazeteye geçsen tutulur ve popüler olursun...Y. özdili bile geçersin.
 Bunun bu resimle ilgisi olmadığı açık. Yine açık ki genel bir rahatsızlık var. Ama kardeşim Ali bey şöyle cevap vermiş:
Ali bey:  ” ŞU ZULÜMLERİ VE HAKSIZLIKLARI YAPANLARA KARŞI SUSAN NEDİR? ÜSTELİK "EMR-İ BİL-MA'RUF, NEHY-İ AN'İL-MÜNKER" VAZİFESİNİ İFA EDENLERİ SUSTURMAYA KALKMAK NASIL BİR KÖRLÜK, NASIL BİR BÜYÜLENMİŞLİK, NASIL HALET-İ RUHİYEDİR? -Sütten kesilmemiş yüzlerce bebek, yeni doğum yapan anneler, hamile kadınlar, evlilik hazırlığı yapan, nikah masasından alınan genç kız ve erkek iftiraya uğratılarak hapse atılmış!
-Yüz binlerce insan işinden, hürriyetinden, malından, mahrum edildi, çoluğundan, çocuğundan, anne-babasından, akrabalarından, yuvalarından koparılmış. (Kıyım devam ediyor, henüz ulaşılamayan bilgiler de var) ama, şimdilik resmi rakamlar şöyle:
“OHAL ilân edildi bu yana (Kanun Hükmünde Kararnamelerle) 
-18 bin kadın (17 bini başörtülü) emzikli, bebekli, hamile, yaşlı hanım kelepçelenerek hapse atılmış. 
-700 civarında bebek, 2900 çocuk mahpus! Bebekleler meleklerdir! 700 masum bebeği hapiste tutan, on binlerce yetişkin masum ve mazlumu ne yapmaz! (En azından bebekli, emzikli anneleri tutuksuz yargıla!) 
Bu çok garip değil mi? Darbeyi bu masum başörtülü, dindar kadınlar mı yaptı? 
...
“Bir kötülüğü gördüğünüzde elinizle, elinizle düzeltemezseniz dilinizle, dilinizle de düzeltemezseniz kalbinizle buğz edin. Bu da imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78.) mealindeki hadis-i şerife göre kötülüğü diliyle düzeltmek isteyenlere karşı mani olmaktan utanmıyor musunuz? Allah'tan korkmuyor musunuz?
..... 100 binlerce masum insanı hapse atanları korumak sana mı kaldı? “  diye cevaplamış.
Mağdurları, mazlumları ve onları sahip çıkan yazılardan rahatsız olduğumu çıkarmış.
Emr-i bil maruf nehy-i anil münker vazifesini susturmak olarak anlamış. Allah korusun. Bunun ne manaya geldiğini bilen hiçbir Müslümanın bundan rahatsız olamaz. Oluyorsa, inancını sorgulamalı. Ki beni yazımdan bu mana çıkması mümkün değil…
Ve büyük harflerle yazmış olduğu satırlardır benim karşı çıktıklarım… Keşke haksız çıksaydım..Tamda yakıştırdığım insanlar gibi yapmış.. Top yekün hem de çok ağır ithamlar sıralamış…
Bu tarz kötülüğü yasaklamak değildir…Kötülük bahanesi ile dayak atmaktır. Hem de falaka dayağı…
Nur Talebesi gazetecide olsa… Suçun şahsiliği prensibini çiğneyemez..bu tarzda söylemle zulümdür…
Bir gemide dokuz cani bir masum olsa, o masumun hakkı hayatı vardır..
Katilin akrabasına, sevdiklerine düşmanlık yapamazsın…
Çünkü birinin günahıyla başkası sorumlu olamaz… ve verdiğim cevap:
Zekeriyya Kocalan Söylediklerinin hiçbirisi benim yazım üzerinden çıkarılması mümkün değil….Söylediklerinin hiçbirisini ne söyledim, ne yaptım..
Cerbeze yapıyorsun… Ayetleri ve hadisleri sopa gibi kullanılmasınadır itirazım..Burada gösterdiğin tarz ve tavradır tenkitim

Mazlumları kalkan yaparak her gün şeytan taşlar gibi taş atmakta R. Nur’un tarzı ve tavrı ve uslübü değildir
Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkeri kalkan yapıp siyasi tarafgirlikte suçladığın kitlenin düştüğü hataya düşüyorsun…Bu tarafgirliktir…
Hata görüp uyarmak ayrı bir şey bahane edip kötülemek ayrı bir şey….Maksat üzüm yemek olmalı….Bağcıyı dövmek olmamalı
Bu uslüb R. Nur’a perdedir….…. Y. Asya’nın bir ferdi böyle yazmamalı…. Nur Talebesi böyle yazmamalı
Veya böyle olmalı
http://www.yeniasya.com.tr/.../din-buyukleri-ve...
Ali bey: Aziz kardeşim Zekeriya, “Hollanda Başbakanı ve Alman Bakanın bisiklete bindiğini”, isim vermeden “Bizimkilerin lüks arabalarla Cuma’ya gittiklerini” paylaştığım fotoğraf için, kardeşin, meslekdaşın ve davadaşın için şu yakıştırmaları yapmak yakışık aldı mı?

İşte facebook’ta paylaştığın ve bana yakıştırdığın şey: 
“Zekeriyya… Muhterem, Sözcü, odatv ve cumhuriyet gibi bir gazeteye geçsen tutulur ve popüler olursun...Y. özdili bile geçersin..”
Allahaşkına, bu yakıştırman ve yapıştırman üzerine ne diyeyim? Siyasi tarafgirlik, damarlarına o kadar işlemiş ki, ne arkadaşlığı, ne kardeşliği, ne meslektaşlığı, ne davadaşlığı’ nazara aldın! 
Allah’tan korkmadın mı “Menfaat üzerine dönen gaddar siyaseti uygulayan”, yalancı, hırsız, rüşvetçi, zalim siyasetçileri tenkit ettim diye, “arkadaşın, kardeşin, meslekdaşın ve davadaşın”ı “Sözcü, odatv ve cumhuriyet, Y. Özdil” ile bir tuttun. 
Bu sözlerinden başka ne mana çıkar!
Durup dururken, zalim siyasetçiler uğruna bana o yakıştırmaları yaptığından dolayı özür dilemen gerekirken, 
Üstelik “Bu uslüb R. N’a perdedir… Y. A’nın bir ferdi böyle yazmamalı…. N. T’besi böyle yazmamalı” diye nasihat çekiyorsun!
Arkadaşını, kardeşini, meslekdaşını, davadaşını “Sözcü, odatv ve cumhuriyet, Y. Özdil”e benzetmek, onların yanına göndermek “…perde” olmuyor da, benim paylaştığım doğru fotoğraf mı perde oluyor, emr-i bil-ma’ruf, nehy-i an’il-münker’e ters düşüyor?
Naklettiğim şey doğru mı? Doğru…
İftira mı; değil.
Yalan mı; değil.
Yakıştırma mı; değil!
Su-i zan mı; değil!
Ya senin söylediklerin ne; yaptığın ne, taptığın ne, siyasetten kaptığın ne? Seni; “arkadaşına, kardeşine, meslekdaşına, davadaşına” böyle hitap etmeye ve böyle davranmaya iten şey ne, mecbur eden saik ne?
Sana şöyle çok dua edeceğim aziz kardeşim! Allah seni siyasi tarafgirlikten ve siyaset topuzu kullanmaktan, siyasi gözlükten ve siyasi bataklıktan kurtarsın! Amin…
Ali bey: LÜTFEN ÖNCE RİSALE-İ NUR GÖZLÜĞÜNÜ TAKAR MISIN?
Beni takip edip, siyasetçilere yönelttiğim iğneleyici yazılarımdan gocunacağına Bediüzzaman’ı takip et. Buyurun: 
Ali bey: Münazarat’ı, Hutbe-i Şamiye’ye iki kitapçık daha ilave ediyorum: SÜNÜHAT, BEYANAT ve TENVİRLER'i “anlayarak ve kabul ederek okursan” hiçbir içtimai/siyasi hastalığın kalmaz! Allah zihin açıklığı versin!
Zekeriyya Kocalan Üstadımın eserleri başımın üstünde.
Zaten onun üzerine gölgeler düştüğü için yazıyorum
R. Nur bu gölgeleri hak etmiyor…
İman hakikatları siyasi görüşler sebebiyle perdelenmemeli…
İşte bunun nedeni sorguluyorum….
Hakkın hatırı alidir…
Yaptığımız hakkın hatırını korumaya çalışmaktır….
Hakkı baş üstünde tutmaya gayret göstermektir…
İttihad-ı İslam nasıl olacak…..
Ülkeler parça parça…müslümanlar parça parça …..yetmez parçaları da parçalara ayırırlar….işe yarar haline geldiğinde yine parçalıyorlar….. 
Kur’an’ın kalelerinin bir bir değil top yekün birden yıkıldığı bir devrede Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez güneş olduğunu 6bin sayfayla anlatmış…
Küçüklüğünden itibaren büyük işler yapmış….doğru yolu çizmiş…….
Evet Merhum Abdülhamid’in istibdadına boyun eğmedi….Başkaları gibi Abdülhamid düşmanlığı yapmadı…Yol gösterdi….teklifler sundu….Günlük çalkantılarla uğraşmadı….şöyle oldu, böyle olmadılarla vakit geçirmedi…
İttihad ve terakkicilere yol göstermiş…. Getirdikleri meşrutiyeti uygulamalarını istemiş….
Yaptığın alıntılarda üstadım sıkıyönetim mahkemelerinde çekinmeden fikirlerini beyan etmiş….
Sunuhatta, Münazarat’ta, Divan-ı Harbi Örfü’de, H.Şamiye’de günlük cedelleşme yoluna gitmemiş…ümmete yol göstermiş….
Meclise gelmiş yol göstermiş… 
CHP’nin Hilmi Uran’a yol göstermiş….
Demokratlara yol göstermiş…
Üstad söylediğin eserleri yazmış…
Üstad UHUVVET RİSALE’sinide yazmış… Ehl-i imanı uhuvvete ve muhabbete davet etmek için yazmış.
MÜ'MİNLERDE nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzırve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir. 
Ümmetin bir an evvel uygulaması gereken bir eser…
Ama öncelikle N. Talebeleri bunun örneğini göstermeleri lazım değil mi ?
Her gün muhalefetle bu nasıl olacak….
Elimizde nur var…iman var…ahiret var..peygamber var…herkesin muhtaç olduğu değerler var….
Ama bu değerler olumsuz tarz ve tavrımızdan elimizde kalıyor..yazık değil mi ?
Topuzun bizim elimizde ne işi var ?
Zaten bütün toplum alasıyla yapıyor…
İnsafsızca yapıyor…
Haram-helal demeden yapıyor…
N. Talebeleri bütün topluma hitap eden bir dil kullanmalı…
Bütün topluma hitap şekilde facebook kullansın..
Bütün topluma hitap edecek şekilde Tiwitter kullansın….
Bütün toplumu kucaklayan gazete olsun…R. Nur değerleriyle mezcolmuş gazete olsun…
Y. Asya R. Nur’ları sadece basan değil, ayna olan bir gazete olsun…her görüşten insan ihtiyaç duysun… Çünkü Naşir-i efkarı olduğu R. Nurlar bütün topluma hitap ediyor…
Üstadım Abdülhamid’e, İttihad Terakkiye genel dusturları, prensipleri söylemiş…siyasetçilik yapmamış….Yapanları gördüğü için, fena neticelerinden dolayı siyasettende, şeytandan Allah’a sığınır gibi Allah’a sığınmış ta o zamanlarda….
Cumhuriyet döneminde canhıraşane iman mücadelesini veren üstadım, elimde asla topuz yok buyurmuş. Ya, nur var buyurmuş…yüz elimiz olsa nura ancak kafi gelir…
Şartlar değişmiş çok partili sisteme geçilmiş…
Reyini vermiş….Ama yine siyasetçilik yapmamıştır üstadım….
Emirdağ Lahikasında dört parti var deyip yaptığı değerlendirme var tamam..
Birine oy verdik diğerlerine tavrımız nasıl olacak…. Yoruma ihtiyaç olmayacak kadar üstad açık yazmış..
Üstadımız diyor ki:
"Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Ve Nurun bir hâmisidir. Ben vefat etsem de, Eşref Edip Nurcular içinde bulunmasıyla büyük bir teselli buluyorum.
Üstad Nurcuların içinde diyor…Hamisi diyor…başka bir siyasi görüşte olmasına rağmen, 
“…Sebilürreşad ile Büyük Doğu çevreleri, siyaseten Fevzi Paşalı Millet Partisi ve ardından Cevat Rıfat liderliğindeki İslâm Demokrat Partisini destekliyor… “ olmasına rağmen nurun hamisi, nurcuların içinde…. 
Biz ise kendi yorumlarımıza, siyasi düşüncemize karşı ayrı düşen kardeşlerimizi dışlıyoruz…Nurların sevdalıları olmalarına rağmen.. nura hizmet etmelerine rağmen…
Bu neden..çakıltaşı değerinde olan siyaseti kabe değerinde olan iman hakikatlarının önüne geçirdiğimiz için…
Biz önce siyasi birliktelik aradığımız için…
Ama üstadımız;
"Fakat Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur'un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. “ demesine rağmen….

”Yalnız sebilürreşad Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve Tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz” diyen üstad gibi önce kardeşliğimizi göstereceğiz.. 
Üstad gibi takdir ve Tahsin edeceğiz…sonra :“—fakat siyaset noktasında değil.”
Ama başka siyasette olduğumuz için değil. Sakın yanlış anlamayın dercesine; “ Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez.” Diyeceğiz üstad gibi.
Böyle yapmazsak:” Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. “ diyor üstad…
“Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.”diyor üstadım. 
Mektubun devamında: “Halbuki Nurun tercümanı, bir tek mesele-i imaniyeyi dünya saltanatına değişmediğini mahkemelerde dâvâ edip yirmi beş sene tarz-ı hayatıyla ve emarelerle ispat etmiştir.”
Üstad bunları yazarken dört parti değerlendirmesini mi unuttu acaba…
Yoksa Demokrat Partiye oy verdiğini mi unuttu…
Hayır…
Üstad temel gayesine göre hareket etti….Ehl-i imanla beraber oldu…
Bir tek gayesi vardı…Gençlerin imanın kurtarmak..onun için dindarlarla elele vermeye çalışıyordu.…
Bizler ise ayrışa ayrışa gidiyoruz..
UHUVVET RİSALESİ nasıl uygulanacak….ne zaman…ne zaman bütün Müslümanlar uhuvvet nasıl olurmuş göstereceğiz..
Günlük siyaseti ölçü yapmazsak…
İman hakikatları ölçü olursa…
Birlik noktalarımızı vurgularsak…
Ya kardeşim Hiristiyanlarla bile birlik noktaları arayan ve ayrılık noktalarını görmemezi isteyen üstad…
Üstad zamanında dinsizlik bu kadar başını almış gitmişmiydi …Aksine aldı başını evimize girdi… biz bunlara Tabiat Risalesi anlatacağımıza bir birimizin kusuruyla uğraşıyoruz…
“Hiç yanıltmadık, hata yapmadık, çok iyi biliriz “ havalarındayız.
Umum Nur Talebelerine Üstadın son dersi…… Aziz kardeşlerim,
Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir.
Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır.
Ali bey: ÜSTAD SANA HAK ARA, HUKUKLARI MUHAFAZA ET, DİYOR, SEN “GAVURCUKLARIMA DOKUNMA!” DİYORSUN…

“İnsan medeni-i bittab olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef olan insanın...” (Bediüzzaman Said Nursî, Münâzârât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 137.) 
*
“Bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.” Hakikati için yapıyoruz. (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. s. 57.)
Ali Bey: DURUP DURURKEN SEMAVATA İŞİTTİRECEK DERECEDE KİMİ, NİYE, KİMİN ADINA SUÇLUYORSUN?

Millet inim inim inliyor!
Masum ve mazlum kızlar, kadınlar, çocuklar halen iftira ve yalanlarla hapse atılıyor.
Üstadımız Bediüzzaman bu haksızlık ve zulümlar karşısında nasıl davranmamızı istiyor?
“Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.” (Mektubat, s. 254.)
Sen ne yapıyorsun?
Zalimliklerini semavata işttirecek kadar bağırmaya çalışan arkadaşını, kardeşini, meslekdaşını, davadaşını, 
DURUP DURURKEN SEMAVATA İŞİTTİRECEK DERECEDE ŞÖYLE SUÇLUYORSUN:
Zekeriya: “Muhterem, Sözcü, odatv ve cumhuriyet gibi bir gazeteye geçsen tutulur ve popüler olursun...Y. özdili bile geçersin…”
Üstad sana, zalimlerin zulmünü semavata işittirecek derece bağırmalısın, diyor…
Sen ne yapıyorsun ey çağdaş Cibali Baba?
“Gavurcuklarıma dokunma!..” diye semavata işittirecek derecede bağırıyorsun!

Zekeriyya Kocalan "Din kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et."….Hadis.
YENİ ASYA gazetemi 1980’lerden beri fasılasız aldım ve alıyorum… 
Ergenekon davalarında Y. Asya ile beraber Taraf gazetesini bir sene almıştım. Ve ihtilalcilere geri adım attıracağını düşünerek aldım..öylede oldu…
Şimdide Y. Asya’yı akşamları dışarı çıkarsam bayiye uğrayıp kalmışsa, ikinci defa alıyorum… 
Çünkü şimdide Y. Asya tarihi bir görev yapıyor….
Ama 15 temmuz ihtilal teşebbüsü sebebiyle ömründe eline silah almamış, hiçbir suça bulaşmamış insanlar derdest edildiler…bir anda içeride buldular kendilerini…işlerinden edildiler…Gayretullaha dokunacak yanlışlıklar yapıldı…
Yeni Asya gazetem işte bu yanlışa, yanlış anlaşılma pahasına “yanlış” dedi,diyor… her müslümanın yapması gereken emr-i bilmarufu nehy-i anil münkeri yaptı..yapıyor…ileride tarihe de geçecek..”yanlışa dur diyen bir toplulukta vardı…Yeni Asyacılar topluluğu “denilecek…
Belkide bu tavır gelecek musibetlere engel oluyor…Bunun için bir tane daha fazla alıyorum zaman zaman…
Bunun için yazı gönderiyorum..Beni anlamasalar da önemli değil..Ben görevimi yapıyorum.
Bütün Y. Asya’ya mağdurların, mahpusların, haksızlığı uğrayanların yazdıkları mektupları okudum. Birçoğunda bende onlar gibi çaresizliği hissettim..ağladım…dua ettim..
Enes (r.a.)den rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Din kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et."
Bir adam:
-Ya Resulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse ona nasıl yardım edeyim, söyler misin? dedi. Peygamberimiz:
"Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir" buyurdu. (Buhari, Mezalim 4)
Yeni Asya ve bizler bunu yapmaya çalışıyoruz…Ama dinlemiyorlar..
Baştakilere söylüyorum bizi dinlemiyorsunuz. Ama Allah’ı neden dinlemiyorsunuz. Gereğini yapmıyorsunuz…
“Ey mü’minler! Allah için hakkı ayakta tutan hâkimler ve adaletle şâhidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin. Adâlet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah’dan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdârdır.) / Bekir Sadak (5/MÂİDE-8: 
Acımayın tamam. Acınacak duruma düşmemek için her türlü önleminizi alın. Ama adaletsizlik yapmaya hakkınız yok..
Zalimlikleri semavata işttirecek kadar bağırmaya çalışan arkadaşım, kardeşim, meslekdaşım, davadaşım,
“Muhterem, Sözcü, odatv ve cumhuriyet gibi bir gazeteye geçsen tutulur ve popüler olursun...Y. özdili bile geçersin…” sözü seni çok incitti farkındayım. Özür dilerim.
Ama sen” Üstad sana, zalimlerin zulmünü semavata işittirecek derece bağırmalısın, diyor…
Sen ne yapıyorsun ey çağdaş Cibali Baba?
“Gavurcuklarıma dokunma, zalimciklerime dokunma, hırsızcıklarıma dokunma, yolsuzcuklarıma dokunma!..” diye semavata işittirecek derecede bağırıyorsun!” diyen kardeşim bu kadar hissi olmamalı. Benzetme olabiliyormuş…Normalmiş…
Ama bu duruşum Nur Talebesi kardeşlerimizi bile kaçıran yanlışlara “yanlış” demeye engel değil.
Ehl-i imanla kardeşlik duygularını, ümmet ruhunu incitecek yanlışlara “yanlış” demeye engel olamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İMAM-HATİP LİSELERİ IŞİDÇİ Mİ YETİŞTİRİYOR

15 TEMMUZ GECESİNİN KAHRAMANLARI