CUMA GÜNÜM HÜZÜN GÜNÜM
ZEKERİYYA KOCALAN
Okullar tatil edildi, eğlence yerleri kapandı, maçlar ertelendi, cuma namazı ve beş vaktin camilerde kılınması yasaklandı. Camilerin kapıları cemaate kapatıldı. Bütün bunlar koronavirüsün yayılmaması, felaketlere sebep olmaması adına yapıldı.
Yasaklamanın ilk cumasıydı her zaman okunan sala vakti geldi, okunmadı. Sanki cuma değil de diğer günlerden bir gün gibiydi. Köyüme mesaj attım, , Cuma namazını kılın diye. Zaten 6 kişilerdi erkekler. Sıkıntı olmaz diye düşündüm …Hiç değilse köyümde ve küçük yerlerde Cuma kılınsın istedim…
Sonra abdestimi almaya başladım ama cumaya gidemeyecek olmamın hüznü kapladı gönlümü, gözümü…Yine de namaz kılınacakmış gibi hazırlık yaptım. Çünkü Rabbim;
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman,
hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette
bu, sizin için daha hayırlıdır” buyurarak cumaya çağırıyordu.
Ezanlar okunmaya başlandı. Yani namaza çağrılıyoruz. Çünkü ezan bir
davettir. Namaz davetidir. Rabbime kulluk görevini yapılmasını hatırlatmadır.
Camilerimiz Allah’ın evleridir. Cuma günü ise cuma namazı farz. Rabbimizin kesin emri.
Yasak denildi ama belki camiye gelen olur, Cuma namazı kılınır ümidiyle evden çıktım ve caminin yolunu tuttum. Fakat yollar da her zaman koşuşturan insanlar yoktu. Yollar boştu. Camiye vardım, Caminin önü de boş..Terk edilmiş gibi sessiz sedasız durmakta. Açıktır ümidiyle kapıya yöneldim, kulpunu tuttum ama açamadım. Birinci kapı kilitli, ikincisine baktım oda kilitli. Dona kaldım.
Ben Allah’ın evine geldim. Ama kapılar kapalı, kilitli. Sanki Rabbim kapıyı kilitlemiş. Sanki bizi istemiyor. Sanki buyur etmiyor. Sanki Rabbim bize küsmüştü. Bizden Cuma da emrettiği kulluğumuzu istemiyor gibiydi. Kapının önünde kalakalınca bunları hissettim. Halbuki ben cuma kılacaktım. Cuma namazı kılmaya gelmiştim. Müslüman kardeşlerimle yan yana, omuz omuza Rabbimin emrini yerine getirecektim.
İmam kardeşim geldi, biliyorum içeride de müezzin var… Dedim; ”üç kişiyiz, hadi beraber Cuma kılalım.” Dedi; “hayır.Olmaz….” Dedi. Israr etmedim. Oda haklıydı.
Tarifi imkansız hüzünlendim. Cami benden daha hüzünlüydü sanki. Dolup taşan, “Allahü ekber, Allahüekber ” diyen, Rabbini rukusuyla, secdesiye tesbih eden misafirleri yoktu. Zikirsiz bir gün daha geçirecekti…Onun hüznü beni daha da hüzünlendirdi…Hocamın yüzüne bakamadan, başımı kaldıramadan, ağlaya ağlaya ayrıldım…Bütün hücrelerimle çaresizliğimi hissettim…Sanki annem vefat etmişti. Sanki Ondan ayrılmıştım.
Birinci cumaydı bu yaşadıklarım. İkinci ve üçüncü cumaları gidemedim..Çünkü corona virüs tehlikesi daha da büyümüştü. Bütün bir topluma korku salmıştı. Herkes birbirinden çekinir hale gelmişti. Kim hasta kim değil bilinmiyor. Sağlam görünen insanlarda bulunabiliyor ve başka insanları hasta edebiliyordu. Onun içinde tedbirler artırıldı…İnsanlar daha da yalnızlaştırıldı. Yalnız kalmaları, evinde dahi çoluk çocuğuna mesafeli durulması istendi.
Rabbimiz; “ Kişinin
kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün
kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan
herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.” (1)Buyurduğu gibiydi. Hastalık bulaşmaması için herkes birbirinden uzak
durmaktaydı. Herkes birbirinden kaçmaktaydı.
Bunun için artık evden
çıkma bile tehlike taşıyor…İkinci ve üçüncü haftalarda evde kalakaldım. Cami orda ben evimde
hüzünlüydüm. O cemaatine yine kavuşamamanın hüznünü, ben kendisine gidememenin
hüznünü yaşıyordum. Öğle namazına bir türlü duramadım. Kendimi suçlu hissettim.
Cumaya gidememenin suçluluğuydu sanki. Farziyet düşüyor diyorlar…Evet farziyyet
düşüyor, öğle namazı yerine geçiyor..Farziyyet düşüyorsa gönüldende mi düşüyor Cuma
namazı. Düşmedi işte. Bir ömür boyu kardeşlerimizle imamlarımızın arkasında
kabe de gibi yan yana oturmuşuz vaaz ve hutbe dinlemişiz.. Omuz omuza namaza
durmuşuz. Namaz kılmışız.. Haftalık cemaatle Rabbimizin huzurunda durmanın
tadına ermişiz..Tabiri caizse tiryakisi olmuşuz..Ama Rabbim sert bir şekilde
bir hayvancığını bize musallat ederek camileri yüzümüze kapattı.
O hayvancık Koronavirüstü. Ama o Rabbim’in memuruydu. Rabbim’in yarattığı gözle görünmeyen küçücük bir varlığıydı. Fakat Rabbim onunla bize camiyi bize kapatmıştı. Sanki Rabbim onunla bizi uyarıyordu. Ne kadar aciz bir varlık olduğumuzu anlatıyordu havada asılı, bir yerlerde dururken gözle görülmeyen varlıkcığıyla..Ne kadar zayıf bir vücudumuz olduğunu gösteriyordu varlığını göremediğimiz varlıkcığıyla.Ve Rabbim ölümü, dünyanın geçiciliğini, kavgaya gürültüye değmeyeceğini hatırlattırıyor küçücük yaratığıyla.
Rabbim koronavirüsle bizi
uyarıyor, bir çobanın sürüsüne taş atarak uyardığı gibi. Otlattığı sürüsü
başkasının tarlasına girmek istediğinde çoban önlerine bir taş atar. Koyunlar
geri döner. Bu tavırlarıyla demek istiyorlar ki; “bizim bir sahibimiz, bir
idare edenimiz var. Onun emri altında, orumluluğundayız. O bizi bizden daha iyi
düşünür. Yanlış yapmamızı istemez. Madem ileri gitmemizi istemiyor, dönelim “
derler gösterdikleri tavırlarıyla.
İnsanda bunun gibidir. Yani Allah
kendisine isyan eden bizlere,
kaderden bir taş atar. Yani bir sıkıntıya, musibete uğratır. Bize bu gelen
taşın, Allah’tan geldiğini
bilmeliyiz. Peygamber efendimiz gibi
karşılamalıyız. Yani; “şüphesiz Allah’tan geldik ve Allah’a döneceğiz “
demeliyiz. Yanlışlarımızdan vazgeçmeliyiz.
Üstad S. Nursi ; “ Sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht (kıtlık) ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm'in elindedirler. O Hakîm'dir, abes(boş, faydasız, lüzumsuz) iş yapmaz. Rahîm'dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var." sözüyle ne güzel anlatmış salgın hastalığın durumunu. (3)
İbrahim Hakkı ise şöyle der;
Hak şerleri hayr eyler
Zan etme ki ğayr eyler
Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Deme şu niçin şöyle
Yerincedir ol öyle
Bak sonuna sabr eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler…
Vallâhi güzel etmiş,
Billâhi güzel etmiş,
Tallâhi güzel etmiş,
Allah görelim netmiş,
Netmişse güzel etmiş…
“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve
herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a karşı
gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Allah'ı unutan ve bu
yüzden Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.
İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.
Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. “(5)diyerek.
“Ey kendilerine yazık eden günahkâr kullarım; sakın Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Unutmayın
ki Allah, tövbe
edildiği takdirde bütün günahları
bağışlar! Çünkü O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. “(6)
1-Abese Suresi; 33/37
2- Mesnevi
Nuriye,Habbe
3- Sözler; 32 Söz.3Mevkif
4- Kıyame; 36 .
5- Haşr Suresi; 18-20
6- Zümer;53
Yorumlar
Yorum Gönder