Mİ’RAC; AŞK YOLCULUĞUDUR Mİ’RAC; AŞIKIN MAŞUKUNA GİTMESİDİR
ZEKERİYYA KOCALAN
Not:1. Bir aşığın (Muhammed asm)’in, maşuka (Allah'a) yolculuğunu, Süleyman Çelebi’nin anlatımıdır. Gönülden çıkmıştır. Aklın
ölçüleriyle değil, coşan aşkla yazılan satırların günümüze anlatımıdır, anlatma
gayretidir. Mi’racın sidretül münteheya
kadar olan kısmına Süleyman Çelebi’nin
gönül gözüyle bakmaya çalışmadır.
Not:
2. Süleyman Çelebi’nin anlattıklarını 24.
Mektup 2. Zeyl’inde B. Said Nursi şöyle değerlendirir.
BİRİNCİ
NÜKTE: Cennet'ten getirilen Burak'a dair, Mevlid yazan Süleyman Efendi
hazîn bir ask macerasını beyan ediyor. O zât ehli velayet olduğu ve rivayete
bina ettiği için, elbette bir hakikatı o suretle ifade ediyor.
ÜÇÜNCÜ
NÜKTE: Mi'raciyedeki maceralar, malûmumuz olan manalarla, o kudsî ve
nezih hakikatları ifade edemiyor. Belki o muhavereler;(konuşmalar) birer ünvan-ı mülahazadır, birer mirsad-ı
tefekkürdür (tefekkür etme, düşünme aynasıdır) ve ulvî ve derin hakaika birer işarettir
ve imanın bir kısım hakaikına birer ihtardır ve kabil-i tabir olmayan bazı
manalara birer kinayedir. Yoksa, malûmumuz olan manalar ile bir macera değil.
Biz, hayalimiz ile o muhaverelerden o hakikatları alamayız; belki kalbimizle
heyecanlı bir zevk-i imanî ve nuranî bir nes'e-i ruhanî
alabiliriz.
BEŞİNCİ
NÜKTE:Mevlid-i Nebevî ile Mi'raciyenin okunması,gayet
nâfi' ve güzel âdettir ve müstahsen bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı
içtimaiye-i İslâmiyenin, gayet latif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir.
Belki hakaik-i imaniyenin ihtarı için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki imanın
envârını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyiç
ve müessir bir vasıtadır. Cenab-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin ve
Süleyman Efendi gibi mevlid yazanlara Cenab-ı Hak rahmet etsin, yerlerini
Cennet-ül Firdevs yapsın, âmîn... 24. Mektup 2.Zeyli
Süleyman
Çelebi Hz. Peygamber aşıkı bir insan.. Zamanın da ki bir vaizin vaazında “
Peygamberlerin eşit olduğunu, aralarında fark olmadığını, Peygamberimizin de
diğer peygamberler gibi olduğunu ” söylemesi, dünyasında fırtınalar oluşturur,
çok üzülür. Ve Mevlüd-i Şerif’i yazar.. İçinin fırtınalarını, aşkını satırlara döker..Nasıl
bir aşk, nasıl bir sevgi…Gönlünün sevgisi satırlara işlemiş… kaleminden,
ilminden değil gönlünden akıp gelmiş satırlar… S. Çelebi’nin Peygamber
sevdasının yanında ”Mecnun’un Leyla’ya sevdası sevdamı” denilecek bir sevdayla yazmış peygamber anlatımını. Ve mi’rac
anlatımını…
Yüzyıllarca
okundu, istifade edildi…Müslümanlar pek
çok yazılan şiirlerden Süleyman Çelebi’ninkini okudu. Dinledi…okunurken göz
yaşları döktü…..Çünkü gönülden gelen Allah ve Rasül aşkı, gönüllere
dokunuyordu. Gönüllerde yankılanıyordu…Gözlerde yaşlarla ve yüzlerde heyacan ve
duyguyla karşılık buluyordu….Mirac konusunu okurken sanki mi’racı yaşıyor insan..Sanki
Rasülüllallahla beraber yükseliyor.. Süleyman çelebi’de sanki yaşayarak
yazmış..
Okuduğumuzda
Marifetullah, muhabbetullah ve aşk-ı Nebevi ruh dünyamızda oluşur. Oluşan bu
duygular coşar.
S. Çelebi miraç konusuna giriş yaparken, aşıklara,
aşk ateşinde yandığını zannedenlere seslenir. Aşık olanların aşk ateşinde yanmanın nasıl
olduğunu anlatır.
Sevgililer
sevgilisi, Allah en çok sevdiği ve razı olduğu, alemlere rahmet diyerek
sevgisini belirttiği Eşsiz insan efendimiz,
Recep ayının mübarek gecesi 25’inde Ümmühanın evindeydi. Allah Cebrail (asm)’a,
hemen
cennete gitmesini süslü, işlemeli bir taç, bir kemer ve birde asil bir Burak
getirmesini ister.
Habibinin
buraka binip, arşına gelmesini ve kendisini seyretmesini ister. Çelebi bunu
miraçta metninde şöyle der:
Ol
Habibim’e ilet binsün anı (ona)
Arşumı
seylesün görsün beni
Cebrail
(asm) derhal Cennete gider. Buraklar çayırlarda serpilmiş, otlamaktalar. Ama bir
tanesi hariç. Yemeden içmeden kesilmiş, güçten kuvvetten düşmüş, perperişan bir
şekilde. Gözlerinden akan yaşlarla sanki Ceyhun ırmağı gibi olmuş yerler.
Cebrail (asm) yanı giderek buraka, bu
halinin sebebini sorar; Burak:
Ey
Cibrili emin 40 bin yıldır benim yediğim, içtiğim aşktır. Aşkla yaşıyorum.40
bin yıl önce kulağıma gelen bir ses “Ya Muhammed” diye çağrılan bir sesle aklı
başımdan gitti.
O
sesten sonra ben, ben değilim. Ben
kendimde değilim. Muhammed (asm) isminin
sahibine aşık oldum. Yüreğimin yağı eridi. Kendini görmediğim halde ismini
duymak, kendisine aşık olmam için yetti bana. Ben Muhammed (asm)’a aşıkım. O
aşk ile sonsuz Cennet bile bana dar geliyor. Gece gündüz benim dünyam, onun
ismini anmayla, ona sevgi göz yaşları dökmeyle, kalbi inleyişle doluyor.
Eğer
O’na kavuşamazsam, O’nunla beraber olamazsam, bu can bu vücudu terk edecektir,
bu vücudumu eritecektir O’na aşkım.
Bunları
dinleyen Cebrail (asm) dedi Burak’a:
Allah
seni muradına kavuşturacak, ayrılık acısı çekmeyeceksin, ben bunun için geldim.
Gel seni maşukuna, sevgiline götüreyim, yanan yüreğinin yarasına merhem
süreyim, dedi ve Burak’ı aldı, hiç zaman kaybetmeden Muhammed (asm)’ın huzuruna
çıkardı. Ve Muhammed (asm) efendimize;
Ya
Muhammed (asm), Allah sana selam söyledi,” gönlü hoş olsun, mutlu olsun” dedi
ve buyurdu:
“Habibim
Muhammed (asm) yanıma gelsin, misafirim olsun, arşımı gezsin, cemalimi görsün,
melekler, arş, kürsi, sidre ve bütün gökler O’nu görmek isterler. Görmek için, ayağına
yüzlerini sürmek için durmadan bana yalvarıyorlar” Ve Cebrail (asm) devam etti:
Haydi
Ya Muhammed (asm), göktekiler seni beklemekteler, seni götüreyim. Ey gerçek Nur
Muhammed (asm), Allah’ın davetinin gerçekleşmesi için, seni götürmesi için, sana Cennetten Burak bineğini getirdim, dedi.
Muhammed
(asm), yerinden kalktı, davet tacını başına koydu, kemeri taktı. Burak’a bindi.
Burak hemen kanatlarını çırparak uçmaya başladı. Göz açıp kapayıncaya
kadar insanlığın iftiharı Kudüs’e ayak
bastı. Burada Peygamberlerin ruhları karşıladı. Hepsi kendisine iltifatlar
ettiler. Allah seslendi; Muhammed (asm)
imam olsun, hepsi ona uysunlar.
Bunun
üzerine insanlığın en hayırlısı, en faziletlisi Peygamber efendimiz mihraba
geçti, bütün peygamber ruhlarına imamlık yaptı. Allah’ın emriyle iki rekat
namaz kıldırdı.
Baktılar,
gördüler ki göklere yükselen manevi bir merdiven oluşmuş. Peygamberimiz Burak’ın
sırtında, Cebrail (asm) ile yükselmeye
başladılar. Göklere yükseldiklerinde, birinci göğün, semanın kapıları
kendilerine açıldı, içeri girdiler.
Gördükleri
manzara, gökte yaşayanların hepsi ibadet halindeler. Hepsi ayrı bir zikir
halindeler. Kimi tesbih ediyor, kimisi hamdle meşgul, kimisi salavat getiriyor,
bazısı Allah’ı övüyor…
Kimisi
ayak durmakta, kimisi rukü yapmakta, kimisi secde etmekteler. Hepsi huşü
içindeler, saygıyla ibadetlerini, tesbihlerini yapmaktalar. Kimisi Allah
aşkıyla kendinden geçmiş…
Hz. Muhammed (asm) gelince, hepsi onu karşıladılar…İzzet ikramda
bulundular, saygılarını, sevgilerini ilettiler….” Selam sana Ya Muhammed (asm),
EY şefaat madeni, kendisine şefaat verilmiş, övülmüş insan olan Ahmet, hoş geldin, Safalar getirdin’, dediler.
Her
biri, “ Ne mutlu sana, başına saadet
tacı konuldu “ diyerek miracını tebrik ettiler..
Yürü
git, meydan senindir bu gece, alemler senindir, sana aittir bu gece, yolun açık
olsun, yürü..dediler.. devamın da Süleyman çelebi şöyle söyledi:
İrmedi
evvel gelen bu devlete
Kimse
layık olmadı u rif’ate (yükselişe)
Her
ne hacet dilesen makbuldür
Cümle
maksudun senün mahsüldür
Yani
Senden başka kimse böyle güzel, mübarek şansa ermedi, kimse bu yükselişi
yapamadı, kimseye nasip olmadı, onun için, bu kutlu yürüyüş için ne istersen
verilecek dediler… Süleyman çelebi devam
etti:
O
gice turmadı, cevlan eyledi
Şöyle
kim eflakı seyran eyledi.
Her
birinde türlü hikmet göri ol.
Ta
ki vardı Sidre’ye irişdi yol.
Bundan
sonra Peygamber efendimiz, Cebrail (asm) ve Burak göklere yükseldiler,
yürüdüler, uçtular, geçtiler göklerde ki
bütün yıldızları, geçerken de seyrettiler muhteşem manzaraları. Gördüler
onlarda ki hikmetleri. Sonsuz gücü, sonsuz kudreti gördüler. Sonsuz ilmi
anladılar. Görerek vardılar Sidretül
müntehaya. Yani bu evrenin sonuna. Cebrail (asm)’ın gelebildiği, yükselebildiği
en yüksek makam. Son nokta. Onun için Cebrail
(asm), burda durdu. Durduğunu gören Peygamber
efendimiz;
Ben
buradan öte sensiz, yalnız nasıl giderim. Buraları ben bilmem. Yolu bilmem.
Gurbette gibiyim, nereye gideceğim şimdi, dedi.Cebrail (asm), Rasüle dedi:
Ey
sevgili, ey mübarek sen burada yalnız değilsin, garip değilsin S. Çelebi şöyle devam eder:
Senün
için yaratıldı nüh felek
İnsü
cinn ü hur ü cennet hem melek
Bütün
alemler ve içindekiler, insanlar cinler, huriler,cennet ve melekler senin için yaratıldı. Sen yalnız
değilsin. Ama ben buraya kadar biliyorum. Öteye ben gitmedim, gidemem. Benim
gücüm yetmez. Onun için öteyi bende bilmiyorum. Geçmeye kalkarsam, azıcık
gidecek olsam Allah’ın nuru yakar, dayanamam.
Bunun
üzerine Peygamber efendimiz;
Ey
dost mademki ezelden benim alnıma aşk yazıldı.
Ben Allah aşığım. Yanarsam onun
aşkıyla yanayım. Allah ile buluşmam,
Allah’a kavuşmam vakti gelmiştir, ben gideyim varsım canım, başım ona kurban
olsun, yoluna kurban edeyim. Aşk yolunda can sakınılmaz, aşk yolunda canın hesabı olmaz, yeter ki onu göreyim, Aşığa
yakışan da budur. Sevgilinin yüzünü görmektir.
Aşka
yolu gaflet yolu değildir. Bilinmeyen yol değildir. Aşk uğruna verilen can,
belki o yolda bir küçük iştir.
Eğer
ateşten korunmak istiyorsanız, aşk, sevgi ile, yüreği çarpan bir duyguyla Peygamber
efendimize salat, selam getirin.
Not İskender Pala “Süleyman Çelebi
Mevlid” İsimli kitaptan
yararlanılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder