EN BÜYÜK OLAY BEKA SORUNU

ZEKERİYYA KOCALAN
Beka sorunu “var” “ yok”  tartışması aldı başını gitti.
Beka sorunu var mı ?
Olmaz olur mu  ? Var tabii. Var olduğunun farkında bile değiliz. Hem öyle bir beka sorunu ki. Tartışılan sorun ve sorunlar sorun değildir,  bu beka sorunu karşısında.
Ama insanoğlu fani şeylere dalmış,  oyalanıyor.. Aldanıyor… asıl beka sorunu gölgede kalıyor hatta kayboluyor, unutuluyor. Beka beka diye fani işlerle uğraşırken, bekaya gidiyor…
 Beka dediği şeyler fani, unuttuğu ve gittiği yer baki.
Fakat haberi yok…Bilgisi yok.. Dolaysıyla ilgisi yok..Bütün planları dünyayla ilgili. Bütün çalışmaları dünyayla ilgili..Bütün yaşantısı öyle… Hayalleri, gayesi hep dünya…Bırakıp gidecek, nereye gidiyorum demeden, diyemeden..
Müslüman bir ülkeyiz..Elimizde Kur’an gibi Rabbimizin gönderdiği kitap var… Yaklaşık 3/1 biri ahreti anlatıyor..Dünyaya aldanmamamızı istiyor...Kulluk anahtarın veriyor.. Okumadığımız için habersisiz…
Onun için Müslümanlar olarak gayrimüslimce yaşıyoruz…Dinin direği namaz yok... Güzelim memleketimizde yüzde yirmi deniliyor beş vakit namaz kılan…Yüzde sekseninde namaz yok. Yani kulluk yok…  Hayatımızda Allah yok..
Namaz kılanlarda , namaz kılmakla iş bitti zannediyor..Gıybet, dedi-kodu, su-i zan, kibir gibi büyük günahlardan kaçmıyor.. Yani ebedi hayatını riske ediyor.
Şu partili olmuş, bu partili olmuş ne önemi var..Kürt olmuş, Türk olmuş sözümü edilir..
Milyonlarca  Müslüman namazsız, niyazsız… Haramları rahatça işliyor. Konuştuklarında haram  gıybet var… Haram  yalan var. Haram tahkir var.  Haram  su-i zan (kötü düşünme) var…Var oğlu var.
Yani ebedi hayat, cennet hayatı , baki alem risk altında..Hesabı vermesi zor bir durum..Dolaysıyla Bekaya bakış sorunlu. Bekaya karşı duruşu yanlış. Beka sorunu sorunların en dehşetlisi. Ama Müslümanlar habersiz bu akibetten.
Rabbimiz uçsuz, bucaksız evreni,  geçici bir yer olarak yarattı. Bize de geçici bir hayat verdi.  Vakti saati gelen gidiyor. Dünyada, içindeki devletlerde, bütün canlılarda gidecek. Kalan yok. Kazık çakan  yok. Fani dünyada beka yok..
Milyarlar insanlar gelip geçti, devletler gelip geçti, bizler de geldik ve gidiyoruz. Bu dünyada durmamız, durdurulmamız,  sonsuz kalmamız  mümkün değil. Çünkü Allah’ın kanunlarını değiştirmemiz mümkün değil, gücümüz yetmez.. Her şey geçici fermanını buyurmuş.
Yoksa toprak altında çürüyen, dökülen , yok olan, toprağa karışan bedenlerimiz öyle mi kalacak ? Bir daha dirilme olmayacak mı ? Yaratan bir daha yaratmayacak mı ?
Hayır.  Evreni yaratan ve bize sunan Rabbim toprak altında bırakmayacağını söylüyor.. Yeniden yaratacağını, dirilteceğini anlatıyor ilahi fermanlarında. Anne karnında yarattığı gibi, topraktan da çıkaracağını anlatıyor, haber veriyor, bildiriyor kitabında.
 O zaman nereye gidiyoruz…?
Rabbim ilahi fermanında, mukaddes kitabı Kur’an’da vermiş cevabını. Dünyaki  yaşantımıza göre ahirette ki dünyalardan birine yerleştirecek. Yani  ya Cennete veya Cehenneme. Şükredenleri Cennete buyur edecek,  nankörlük edenleri affetmezse  Cehenneme atacak . Sonsuz iki dünya. Ve insanlarda  sonsuz yaşayacak bu iki dünyada. Biri cennet nimetleri içinde, diğeri cehennem ateşi içinde yaşayacak.
 Ve Müminlere  dünya genişliğinde Cennet sözü veriliyor. Allah “ Rabbiniziden bir bağışlanmaya  ve yer ve gök genişliğinde Cennete koşun, Cennet için yarışın. Takva sahibleri için hazırlanmıştır. " buyuruyor.  Al-i İmran;131 
 Öyle bir yer ki içinde her türlü güzelliklerin olduğu, rahatın, huzurun olduğu, imkanların olduğu, hastalığın, öfkenin, kinin, düşmanlığın yani olumsuz hiçbir şeyin olmadığı bir dünya,  Cennet hayatı.  Allah böyle bir hayat için yarış edin diyor.. Dünyanın geçici olduğunu, Cennetin ise baki, sonsuz ve daha hayırlı olduğunu söylüyor Rabbim ayetinde.
Nankörlük edenlere, kendisine isyan edenlere de Cehennem hazırladığını. Yurtları ateşten bir yer. Dönmek için yalvaracaklar ama iş işten geçmiş olacak..Dönüşü yok. Telafisi yok.
S. Nursi hazretleri 2. Dünya savaşını hiç takip etmemiş. 7 Sene geçtiği halde sormamış. Talebeleri “   neden sormuyorsunuz, bundan daha önemli olay mı var ” diye sorduklarında.
Evet var diyor ve “Herkesin, iman mukàbilinde, (karşılığında),  bu zemin (yer) yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen (saraylarla süslü)  ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına  açılmış. Eğer iman vesikasını (belgesini, güvencesini)  sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla (ahireti unutturacak şekilde maddeye bağlanma hastalığıyla) çoklar o davasını kaybediyor “ diyor. Meyve Risalesi; 4
Ve S. Nursi hayatını,  insanların sonsuz ve dünya genişliğinde ki Cennete girmelerinin şartı olan,  imanlarını kurtarmak için feda etmiş..Rahatını, huzurunu bunun için terk etmiş. Kendisine ;  "Sen şuna buna niçin sataştın?" diyenlere, “ Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler! “ diye cevap verip, devam ediyor:
 “İşte benim bütün hayatım… zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selameti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yahut birkaç milyon kişinin-adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz bin demişti. Belki daha ziyade-imanını kurtarmaya vesile oldu. Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım; fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah'a bin kere hamd olsun.
Sonra, ben  cemiyetin iman selameti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yalnız yirmi beş milyon Türk cemiyetinin değil, yüzlerce milyon bütün İslâm cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ân'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur." diyor. Tarihçe-i Hayat; Tahliller E. Edip
 Ve eserlerinde aynı gayeyi terennüm ediyor ve diyor: “Bir tek gayem vardır:O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes  bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim.” “ 14 Şua. 16 mektub.
  Her Müslüman da böyle olmalı. Bu eserleri okuyanın dünyevi meselelerde ayrılık, gayrılık çıkarmamalı. Müslümanlarla el ele vermeli. Bir vücudun azaları gibi dayanışma içine girmeli.  Bekayı , beka için çalışmayı, insanların yüzünü ahrete çevirmeyi  en büyük sevda görmeli. Yönü hep bekaya dönük olmalı. En büyük gayesi  olmalı. Hakkın hatırını her şeyin üstünde tutmalı. 
Siyasi, cemaati, farklı görüş kavgalarının bu yanında ne önemi var ?
 Milletin büyük ekseriyeti namazsızken senden olmuş, ondan olmuş, bundan olmuş ne fark eder. Allah’ı öfkelendirecek haramlar işlenirken, Müslümanların Cennet hayatı tehlikeye girerken, cehenneme doğru düşerken, sen ben kavgasını yapmak ne kadar kötü.
Yaşayarak yazılmış Risale-i Nur gibi bir eseri alıp okuyup, anlayıp, anlatmak varken, halisan livechillah hizmet imkanı varken,  fani işleri baki meselelere gölge yapmak ne kadar kötü.
Dar düşünceler, dar görüşler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR RESİM VE YORUMLAR

İMAM-HATİP LİSELERİ IŞİDÇİ Mİ YETİŞTİRİYOR

15 TEMMUZ GECESİNİN KAHRAMANLARI